12 Temmuz 2017 Çarşamba

Biraz Kişisel Meseleler

           Eskiden hayatla ilgili ne kadar keskin çizgilerim vardı. İdeallerim, hayallerim bir yanda diğer yanda aslalarım, amalarım, yıllar içinde oluşan keşkelerim, nefret ettiklerim, sevmediklerim, kırmızı çizgilerim. Hayat bana asla dememeyi öğretti önce herkese öğrettiği gibi. Asla yapmam dediğim bir işte on yılımı harcadım. Şimdi olduğum yerden baktığımda şaşırıyorum toyluğuma herşeyden ne kadar çabuk nefret edebiliyormuşum, ne kadar çabuk öfkeleniyormuşum, kırmızı çizgilerim ne kadar keskinmiş. Gençlik işte. Hayat geçiyor bir şekilde geriye tortusu kalıyor. Elinde kalanlarla yetinmek zorunda kalıyorsun. Şimdi anlıyorum ki öfkelenmek, herşeyden nefret etmek çok kolaymış, etrafına görünmez zırhlar örmek. Zor olan sevmekmiş herşeyden herkesten önce kendini sevebilmek. Yüreğin yangın yeriyken sakin kalabilmekmiş zor olan. Bunları başarabildim mi? Çaba gösteriyorum sadece. Bebek adımlarıyla hergün ufak bir adım atıyorum sakinliğe doğru.


          Bu aralar sürekli yazıyorum. Bazılarını burda yayınlıyorum bazıları ise defterimde yazılı kalıyor. Elimde kalemim sürekli kendimi deşiyorum, eski yaralarımı kanatıyorum bir cerrah gibi. Eskiden de bunu çok yapardım ama sonuçta kendime o kadar çok kızardım o kadar da pişmanlık duyardım ki yaptıklarımdan ve daha çok yapmadıklarımdan en sonunda kendimi kendimden nefret eder halde bulurdum. Şimdi ise kendimi anlamaya çalışıyorum ben neden böyleyim, 35 yaşına geldiğim halde iç huzurumu neden buladım, otomatik pilottaki hareketlerimi kontrol edebilir miyim? Hergün başka bir yönümü keşfediyorum saklı kalan anılarımdan.


           Bir çocuk neyi görürse onu öğrenir. Sizin söylediklerinizi değil hareketlerinizi taklit eder. Ben genelde hep susturuldum hep suçlandım ve hala kendimi şuçlu hissetmem bundan. Annemin bana sürekli söylediği şeyler sen zaten mutlu olamazsın mutlu olmayı bilmiyorsun ki, sen başarılı olmayı istemedin ki o yüzden çalışmadın gibi gibi gibi. Zaman geçtikçe annemin sözleri benim sözlerim haline geldi onun sesi benim sesim oldu ve tüm beynimi kapladı tıpkı örümcek ağı gibi. Artık bu durum benim için dayanılmaz bir hal aldığında beni sürekli öfkeli bir beden, sağlık sorunları, bitmek bilmeyen mutsuzluk kaplamıştı. Hala sorumluluğu üstüme almakta zorlanıyordum ve suçu başka yerde arıyordum. Oysa ki bu duruma gelmemdeki en büyük neden benim. Kendimin sabotajçısı, eleştirmeni benim. 


           Çocuğum olmasaydı belki hala o mutsuzluk içinde debelenip durmaya devam edecektim. Ama her annenin isteği çocuğunu mutlu etmektir. Annemle aramızda görünmez duvarlar varken onu sevmeyi hala başaramamışken nasıl kendi çocuğumla bağ kurmayı, onu sevmeyi, onun her an yanında olmayı başaracakken, kendi yaralarımı saramamışken onunkilere nasıl merhem olacaktım. Anne olmak bir bakıma kendi çocukluğuna geri dönmek, kendi travmalarınla yüzleşmek demek. Evet büyüdükçe çok zorlanıyorum. Kalıpları yıkmakta, ona her daim şefkat göstermekte, sabır ve tahammülde. Ama uğraşıyorum her gün hareketlerimin farkına varmaya çalışıyorum, bilnçaltım beni esir alıp otomatik pilota bağlamadan mantıklı tepkiler vermeye çalışıyorum. Başarılı olup olmayacağımı zaman gösterecek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder